Gitmek mi zor yoksa kalmak
mı derler ya hep, ne saçma! Her şeyden vazgeçmek, alıştığın kokuyu, yüzü
bırakıp gitmek, hatıralarla baş etmek, ellerini ısıtacak bir çift elden
vazgeçmek.. Bunlar çok mu kolay?
Tabi ki gitmek daha zordur, çünkü herkes
gidemez.. Pişman olsa, her gün yaşadığı hayata lanet okusa ve hatta sevmese
dahi gidemeyen bir yığın insan varken; gidenler için daha cesur olduklarını
mı söyleriz yoksa kolayı seçtiklerini mi? Belki de ikisini..
O zaman Pakize Suda' nın bu güzel yazısı aşk acısı
çekenler için gelsin..
Tam
göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak...
Evinizin
sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz...
Sokağa
fırlayacaksınız...
Sokaklar
da dar gelecek...
Tıpkı
vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi...
Ne
denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendinizi
taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar
küçüleceksiniz...
Birileri
size bir şeyler anlatacak durmadan...
‘‘Önemli
olan sağlık.''
‘‘Yaşamak
güzel.''
‘‘Boşver,
her şey unutulur.''
Siz
hiçbirini duymayacaksınız...
Gözyaşlarınızdan
etrafı göremez hale geleceksiniz.
O'ndan
ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek
kadar çok seveceksiniz...
Hep
ondan bahsetmek isteyeceksiniz...
‘‘Ölüme
çare bulundu'' ya da ‘‘Yarın kıyamet
kopacakmış'' deseler başınızı kaldırıp ‘‘Ne dedin?'' diye
sormayacaksınız...
Yalnız
kalmak isteyeceksiniz...
Hem
de kalabalıkların arasında kaybolmak...
İkisi
de yetmeyecek.
Geçmişi
düşüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak...
Onunla
geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz... Gittiğiniz yerlere gitmek...
Bu
size hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksınız.
Biri
size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız... Aslında kurtulmak
istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz.
Hayatınızın
geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz...
Aksini
iddia edenlerden nefret edeceksiniz...
Herkesi
ona benzetip...
Kimseyi
onun yerine koyamayacaksınız...
Hiçbir
şey oyalamayacak sizi...
İlaçlara
sığınacaksınız... Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan...
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün
şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazınız düğümlenecek, dinleyemeyeceksiniz...
Uyumak
zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı
iple çekeceksiniz... Bazen de ‘‘Hiç güneş doğmasa'' diyeceksiniz.
Ne
geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler...
Ölmeyi
isteyip, ölemeyeceksiniz...
Belki
çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz...
Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar
göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun
adını söylediğinizi fark edeceksiniz...
Telefonun
çalmasını bekleyeceksiniz... Aramayacağını bile bile... Her çaldığında
yüreğiniz ağzınıza gelecek... Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla...
Yüreğiniz
burkulacak...
Canınız
yanacak...
Bir
daha sevmemeye yemin edeceksiniz.
Hayata
dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden...
Onun
sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız... Defalarca aradığı
günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz...
Yaşadığınız
şehri terk etmek isteyeceksiniz... Onunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere
gidip yerleşmek...
Ama
bir umut... Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu... Bu umut sizi gitmekten
alıkoyacak...
Gel
gitler içinde yaşayacaksınız...
Buna
yaşamak denirse...
*
Razı
mısınız bütün bunlara?
Hazır
mısınız sonunda ölüp ölüp dirilmeye?
O
halde áşık olabilirsiniz.
Ama
ben hiç tavsiye etmiyorum. Şu günlerde bu durumda olan birini seyrediyorum
zira... Dayanılır gibi değil.
Amma duygusala bağlamışım olayı.. =)
Amma duygusala bağlamışım olayı.. =)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorum yapmadan nereye bakayımm?